Cumartesi, Mart 11, 2017

Deniz Kurdu ~ Jack London

Vahşiler gibi bu adamların tutumları da büyük meselelerde soğukkanlı, ufak şeylerde ise çocuksuydu. (sf.39)

"Siz neye inanıyorsunuz, o zaman?" diye karşılık verdim.
"Yaşamın kargaşa olduğuna inanıyorum," diye yanıtı yapıştırdı. "Ekmek mayası gibi, devinen ve bir dakikalığına, bir saatliğine, bir yıllığına ya da yüz yıllığına devinen, ama sonunda devinmeyi bırakacak bir şey, bir maya gibi. Devinmeyi sürdürebilsin diye büyük küçüğü yer, gücünü yitirmesin diye güçlü zayıfı yer. En fazlasını şanslı olan yer, en uzun da o devinir, işte o kadar." (sf.49)

"Sen ve ben de tıpkı onlar gibiyiz. Hiçbir fark yok, yalnızca biz daha çok ve daha iyi yemişiz. Ben şimdi onları yiyorum, sen de. Ama geçmişte sen de benden daha fazla yiyordun. Yumuşak yataklarda uyuyor, daha güzel giysiler giyiyor ve daha iyi yemekler yiyordun. O yatakları kim yaptı? Ya o giysileri? Ya o yemekleri? Sen değil. Sen hiç kendi alın terinle bir şey yapmadın. Babanın kazandığı bir gelirle yaşadın. Sen sümsük kuşlarının üstüne çullanıp yakaladıkları balıkları aşıran bir deniz kuşu gibisin. Adına hükümet dedikleri şeyi kuran, bütün diğer insanların efendisi olan ve başkalarının kazandığı ekmeği yiyen ve bunu tek başlarına yemekten hoşlanan o insan topluluğundan birisin. Sen sıcak tutan giysiler giyersin. Giysileri onlar yapar, ama kendileri paçavralar içinde titreşirler ve senden, paranı idare eden avukattan ya da danışmandan iş isterler."
(...)
"Pisboğazlık bu ve de yaşam böyle. Pisboğazlık ölümsüz olmuş ne faydası ya da mantığı var?" (sf.50)

"O halde niye devinmeli, devinmek yaşamaksa? Devinmesek ve mayanın parçası olmasak ortada ümitsizlik de olmazdı. Ama -işte can alıcı kısmı- hiçbir nedenimiz bulunmasa da, yaşamak ve devinmek istiyoruz, çünkü bu, yaşamın doğasında yaşamak ve devinmek bulunduğu için böyle. Bu yüzden olmasaydı eğer, yaşam ölü bir şey olurdu. Kendi ölümsüzlüğünü düşlediğin, içindeki bu yaşam yüzünden. İçindeki yaşam canlı ve sonsuza değin canlı kalmak istiyor. Pöh! Pisboğazlığın sonsuzluğu!" (sf.51)

"Yaşamın tek değerinin kendisine biçtiği değer olduğunu biliyor musun? Ve de gereksinimi kendi lehine yonttuğu için bu değer elbette gereğinden fazla biçilir." (sf.67)

... bütün korkaklığının altında benimkine benzer korkaklıktan gelen bir cesaret, bütün doğasının yapmamak için direndiği ve yapmaktan korktuğu, tam da bu yüzden onu bu işi yapmaya yöneltecek bir cesaret yatıyordu. (sf.86)

"Hump, tohum eken çiftçinin meselini bilir misin? Hatırlarsan, tohumların bazısı fazla toprağın bulunmadığı taşlık yerlere düşmüş ve hemen boy vermişler, çünkü toprakları yeterince derin değilmiş. Ve güneş tepedeyken de kavrulmuşlar ve kökleri olmadığı için de kuruyup gitmişler. Ve kimi tohumlar da dikenlerin arasına düşmüş ve dikenler boy verip onları boğmuş."
"Pekâlâ?" dedim.
"Pekâlâ mı?" diye sordu, biraz huysuzca. "Hiç de âlâ değil. Ben o tohumlardan birisiydim." (sf.97)

"Ecel Larsen!" diye haykırdım istemeden. "O da mı sizin gibi?"
"Sayılmaz. Kafası olmayan bir hayvan yumrusudur. Benim gibi..."
"Zalimdir," diye yol gösterdim.
"Evet, -sözcük için teşekkürler- zalimdir, ama pek az okuma yazma bilir."
"Ve de asla yaşam üzerine felsefe yapmaz," diye ekledim.
Tarifsiz bir hüzün havasıyla, "Hayır," diye yanıtladı Wolf Larsen. "Ve yaşama kafa yormayı bir yana bıraktığı için de çok daha mutludur. Hakkında düşünemeyecek kadar yaşamakla meşgul. Benim hatam ise bir kere kitapların kapağını açmış olmak." (sf.100)

"Dizlerimdeki," dedim, "hafif titremeyi görebilirsiniz. Bu korkum yüzünden, bedenim korkuyor ve zihinsel olarak da korkuyorum, çünkü ölmek istemiyorum. Ama ruhum titreyen bedene ve zihnin endişelerine baskın çıkıyor. Yürekliden de öteyim. Cesaretliyim. Sizin bedeniniz korkmuyor. Siz korkmuyorsunuz. Öte yandan, tehlikeyle karşılaşmanın size hiçbir bedeli yok; ayrıca da size keyif veriyor. Hoşunuza gidiyor. Korkusuz olabilirsiniz, Bay Larsen, ama yürekliliğin bana ait olduğunu da teslim etmeniz gerekiyor." (sf.232)

Sonuçta diye düşündüm, insanın yaşamında her şeye değecek, bu uğurda ölmekten kaçınmayacağı bir şeye yol açacaksa, sevmek, sevilmekten daha iyi ve güzeldir. (sf.265)

Gerçekten bu dünyada, güçlü bir adamın tümüyle aciz ve bitkin düştüğü andaki görüntüsünden daha berbat bir şey yoktur. (sf.311)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder