Pazartesi, Mart 14, 2016

B, Bira ~ Tom Robbins

102 sayfa

Gracie gündüz düşleri makinesindeki "duraklat" düğmesine bastı ve başını kaldırdı. Öğretmeni bir soru yöneltmişti: "Söyleyin bakalım, Mısır kralı o yaşlı Firavun neden İsrailoğulları'nın bütün erkek bebeklerinin ırmakta boğulmasını emretmişti?"
Artık tam anlamıyla uyanıktı ve Gracie bu sorunun cevabnını bildiğini düşünüyordu. Elini kaldırdı ve hevesle cevap verdi: "Büyüyüp de Mısır'daki bütün biraları içmesinler diye." (sf.17)

Birden fazla dünya olduğunu hissettiğiniz ya da düşündüğünüz oldu mu hiç? Size de bazen sanki her sabah uyandığınız bilindik bir dünya ve bir de onun sağında ya da solunda, bir türlü ulaşamadığınız, içinde bir türlü tarif edemeyeceğiniz veya tam olarak tanımlayamayacağınız ilginç şeyler yaşanan (kimisi harika, kimisi ürkütücü) bir başka dünya varmış gibi geliyor mu? Hello Kitty tiktak saatinizin zamanın kurallarına uymadığı, anne ve babalarımızın bütün gün çalışmadığı, ağaçların, kayaların, hatta ayakkabıların kendi başlarına gizli bir yaşama sahip olduğu bir başka dünya varmış gibi? Bu duygunuzdan kimseye söz etmezsiniz, hatta bunu fazla düşünmemeye çalışırsınız çünkü bu size çok aptalca gelir; ama yine de, hani yatağınızda yatarken ya da zifiri karanlıkta bir sokaktan geçerken öyle bir an gelir ya; siz hiç o anın inkâr edilemeyecek kadar gerçek olduğunu hissetmiyor musunuz?

Neyse, işte o meşhur Seattle çisentisi, az önce tarif ettiğimiz dur durak bilmeyen ince gri yağmur, şekillerin birbirinden ayırt edilmesini güçleştiren o pus, yani insanın tam da içine işleyen o çisenti Bizim Dünyamız ile Diğer Dünya arasındaki gölgeyi eritme yeteneğine sahiptir. En azından böyle olduğuna inananlar var. Gerçi doğruyu söylemek gerekirse, buna inananların çoğu ya yaşlı Yerliler ya hippiler ya mantar avcıları ya da Gracie Perkel gibi çocuklardır. (sf.19)

ama dur bakalım, insan ruhuna neşe veren, yüz dolarlık banknotlar değil, kişisel özgürlüktür. (sf.46)

Alışveriş merkezine her gidişinde ruhundan bir parça yitirirsin içinde. (sf.60)

Biranın temelinde dört elementin dördü de vardır. Dört element nedir, biliyor musun? Toprak, Hava, Ateş ve Su. Bu dördü birlikte, bazılarının gerçek dünya dediği şeyin temelini oluşturur. (sf.74)

"İnsanlar Gizem'e pek meraklıdır" dedi Peri. Sonra söylediğini düzeltmek için hemen devam etti. "Hayır, sadece meraklı değildir, bilinçsizce ona doğru sürüklenir. Gizeme açtır; onunla bağlantı kurmayı, ona yakın durmayı, hatta onunla bir bütün olmayı arzular."
"Öyle mi?"
"Öyledir. Hem de her zaman. Ama dediğim gibi, bu özlem çok derinlerdedir ve genellikle bilinçsizdir."
"Peki ama nedir o?"
"Eğer ne olduğunu söyleyebilseydik, adına Gizem demezdik, öyle değil mi? Pencereden dışarı baktığında hayatta televizyonda, alışveriş merkezlerinde, çocuk yuvasında gördüğünden, hatta ailenin sana gösterdiğinden daha fazlası olduğunu hissetmez misin bazen? Sıradan görünen olayların ardında çok daha büyük ve tuhaf, daha canlı, daha özgür ve daha gerçek bir şeyler varmış gibi? Ve bu şeyler adını, adresini, yaşını veya kulaklarının arkasını yıkayıp yıkamadığını, tabağındaki yemeği bitirip bitirmediğini biliyor olmasa da seni çağırıyor gibi gelmez mi sana?"
"Sanırım... öyle."
"Büyüdükçe -ve bunu doğum gününde hatırlaman çok güzel, Gracie- Gizemle bir araya gelmek giderek daha da güçleşir. Fakat yetişkinler hâlâ onunla bağlantı kurmak için yanıp tutuşuyorlar; insanoğlunun kendisi için yarattığı ve içinde zindana kapatılmış gibi hissettiği o tatmin etmeyen gerçekliğe alternatif olsun diye.
Bu yüzden de bir sürü yola başvururlar ve bunların bazıları aydınlatıcı, bazıları yıkıcı, bazıları etkisizdir; bazıları da sadece aptalca. İnsanlar bu yollarla o hapishane duvarlarının dışına çıkıp nefes almak isterler. İşte biranın bu kadar çok kişi tarafından içilmesinin nedeni bir noktaya kadar budur." (sf.76)

"Hep böyle cesur olacağına dair bana söz vermeni istiyorum. Devlet memuru kılığındaki sömürgenler seni abartılmış, içi boş tehlikelerden koruyacağız dediklerinde arkanı dönüp kaçacaksın. Seyahat etmekten, senden farklı insanlardan, örümceklerden, yarasalardan, serserilerden, dişçilerden, avukatlardan, akranlarının baskısından, zevksizlikten, toplum tarafından dışlanmaktan korkmayacaksın. Sakın seni korkutmasın, emniyetsizlik hissi ya da Şeker Cinleri..."
"Neden Şeker Cinlerinden korkayım ki?.."
"Boş ver şimdi onları. Unvan sahibi adamların karşısında el pençe divan durmayacaksın ve en önemlisi sevmekten korkmayacaksın; sevginin karşılıksız kalabileceğini düşünsen bile." (sf.88)

Eğer birisi size "yaratık" ya da "delinin teki" falan derse, o kişinin gizli gizli size âşık olma ihtimalini de göz önünde bulundurmalısınız. (sf.99)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder