Salı, Ağustos 06, 2013

Yokyer ~ Neil Gaiman

Çeviren: Evrim Öncül
Özgün Adı: Neverwhere
Kapak Tasarımı: İthaki
Kapak İllüstrasyonu: Azadeh Ramezani Tabrizi
Yayın Yılı:2. Baskı / Ekim 2012
Yayınevi: İthaki
Sayfa Sayısı: 372

"Sen kaç yaşındasın?" diye sordu Door. Richard onun bu soruyu sormuş olmasına sevindi; kendisi asla cesaret edemezdi.
"Dilim kadar yaşlı" dedi Avcı ciddi bir şekilde, "ve dişlerimden biraz daha yaşlı."


Neil Gaiman, bir çok çizgi roman ve romana imza atan İngiliz, bilim kurgu ve fantezi yazarı. Yokyer de Pinuccia'nın okuma etkinliği sayesinde, yazarın okuduğum ilk kitabı. Peki nasıl bir kitaptı bu Yokyer? Nasıl okundu?

Aslına bakarsanız bu sorulara cevap vermek biraz güç. Nail Gaiman uzun süredir tanışmak istediğim bir yazardı. Kafamda iki kitap belirlemiştim bu tanışma adına, biri Koralin'di diğeri Yıldız Tozu. Ancak ikisini de kitapçıda bulamayınca bulunan kitaplarını karıştırmıştım ve hem muhteşem kapağı sebebiyle hem de konusunun ilginç ve güzel oluşu nedeniyle Yokyer ilgimi çekmişti. Büyük bir hevesle almıştım ve ağustos ayını da heyecanla beklemiştim.

Ancak kitabı okumaya başlayınca işler hiç beklediğim gibi gitmedi. Sürekli yakınıyorum, biliyorsunuz. Kafam pek dolu şu sıralar. Belki sebebi buydu. Belki de kasvetli mekânları kaldırabilecek durumda değildim. Böyle olunca metrolarda, karanlıklarda geçen bir kitap okumak bana iyi gelmedi. 

Aslında kitabı 6 günde bitirdim. Elimde çok süründürmemiş olmam güzel. Ama almam gerektiği kadar keyif almadım. Çok güzel kitap, çok özgün karakterler, güzel bir kurgu. Ama işte, sorun bu kez bendeydi herhalde.

Ana karakter Richard. Richard sıkıcı bir şirkette çalışan bir adam. Hayatında pek bir atraksiyon yok. Jessica diye bir hatunla nişanlı. Jessica da Richard'ı kendince "yontmaya", istediği gibi biri yapmaya çalışan bir ablamız. Öyle tipleri sevmem hiç, kitabın başında gıcık oldum ona zaten. Neyse, bir gün patronu ile yemek yiyecekler Jessica'nın, Richard'da yanlarında olacak. Rich'i tembihlemiş bir sürü. Şöyle derse gül, böyle derse şöyle cevap ver falan diye. Bunlar restorana giderlerken, birden bir duvardan bir kapı açılıveriyor ve kaldırıma bir kız düşüyor. Kapıyı falan görmüyorlar da Richard görüyor kızı. Ufak tefek, kir pas içinde, eski püskü kıyafetler giymiş bu kızın önce evsiz olduğunu düşünüyorlar. Fakat Rich kızın yaralı olduğunu görünce onu orada bırakamıyor. Kucağına aldığı gibi yürümeye başlıyor. Jess de nişanı atıyor haliyle.

Richard kızı evine götürüyor ve yarasına falan bakıyor elinden geldiğince. Daha sonra iki adam geliyor, Croup ile Vandemar. Bunlar da kızın peşindeki kötü adamlar. Rich'in evini falan arıyorlar ama kızı bulamıyorlar.

Daha sonra Rich kızın isminin Door olduğunu öğreniyor. Door ondan yardım istiyor, bir adamı bulmasını. Marquis de Carabas'ı bulmasını. Onun kendisine yardımcı olabileceğini söylüyor. Rich denileni yapıp adamı buluyor. O da Door'u alıp gidiyor. Rich de eski hayatına geri deniyor.Ama oops. Dönemiyor mu yoksa?

Ertesi sabah uyandığında işe gitmekte zorlanıyor çünkü ne bir taksi durdurabiliyor ne de metrodaki insanlar onu fark ediyor. İşe gittiğinde masasının taşındığını görüyor. İş yerinde kimse tanımıyor onu. Eve geldiğinde de evinin başka birine kiralandığına tanık oluyor ve insanlar onu görmüyorlar bile. O da tüm bunlardan sorumlu tuttuğu ve bu durumu düzelteceğini umduğu Door'un peşine düşüyor.

Vandemar ve Croup, Door'un ailesini katletmiş. Şimdi de onun peşindeler. Door ise hem canını kurtarmaya hem de ailesinin intikamını almaya çalışıyor. Bu nedenle kendisini koruyacak birini arıyor. Böylece aşağı tarafta Avcı diye bilinen bir kadın da katılıyor onlara. Ve böylece arayış başlıyor. Bu katlin arkasında kimin olduğunu anlamaya çalışıyorlar çünkü biliyorlar ki Vandemar ve Croup birlikte çalışıyor.

Herkes kendi çıkarı peşinde aslında. Door ailesinin öcünü almak derdinde. Door'un babası zamanında Carabas'ın hayatını kurtarmış herhalde, o da bu yüzden Door'u korumaya çalışıyor. Avcı Aşağı Londra'ya korku salan hayvana ulaşma ve onu avlama peşinde. Rich ise eski hayatını geri istiyor. Ve tüm bunları başarmalarının tek yolu da Door'un babasının bıraktığı mesaj üzerine, melek Islington'ı bulmak.

Kitap aslında çok farklıydı, güzeldi. Akıcıydı, anlatımı falan iyiydi yani. Bir çırpıda biterdi ama benim kafamın pek yerinde olmadığı bir zamana denk geldi. Kitaptan keyif almadım demiyorum. Çok daha fazla keyif alacağım bir kitaptı, keşke böyle bir döneme denk getirmemiş olsaydım da iyice tadını çıkarsaydım diyorum.

Bir de kitabın sonundan, bir devam kitabı gelebilir gibi bir izlenim edindim. Öyküyü burada noktalamamaya müsait bir son yazmış sanki yazar. Hımpf, umarım gelir. Bu kez doğru zamanda okumak ve çok keyif almak istiyorum *.*

Bu sayede Neil Gaiman ile de tanışmış oldum. İyi oldu, güzel oldu. Herhalde bir dahaki sefere adamın Yıldız Tozu adlı kitabı ile geleceğim karşınıza çünkü çok merak ediyorum onu da. 

Eöö, yazıyı bitiremedim.
Tamam bu kadar.

8/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder